NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
459 - (1363) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا
عبدالله بن نمير.
ح وحدثنا ابن
نمير. حدثنا
أبي. حدثنا
عثمان بن
حكيم. حدثني
عامر بن سعد
عن أبيه. قال:
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم:
"إني
أحرم ما بين
لابتي
المدينة. أن
يقطع عضاهها.
أو يقتل
صيدها". وقال "
المدينة خير
لهم لو كانوا
يعلمون. لا
يدعها أحد
رغبة عنه إلا أبدل
الله فيها من
هو خير منه.
ولا
يثبت أحد على
لأوائها
وجهدها إلا
كنت له شفيعا،
أو شهيدا، يوم
القيامة".
[ش
(لأوائها) قال
أهل اللغة:
اللأواء
الشدة والجوع.
(وجهدها) والجهد
هو المشقة.
(شفيعا أو
شهيدا) أو
بمعنى الواو.
أو للتقسيم.
أي شفيعا لقوم
وشهيدا
لآخرين. قال
القاضي عياض:
إن هذا الحديث
رواه جابر وسعد
وابن عمر وأبو
سعيد وأبو
هريرة وأسماء
بنت عميس
وصفية بنت أبي عبيد
رضي الله
عنهم، عن
النبي صلى
الله عليه وسلم،
بهذا اللفظ.
ويبعد اتفاق
جميعهم أو
رواتهم على
الشك وتطابقهم
فيه على صيغة
واحدة. بل
الأظهر أنه
قاله صلى الله
عليه وسلم
هكذا ].
{459}
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Numeyr rivayet etti. H.
Bize İbni Numeyr de rivayet
etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Osman b. Hakîm rivayet
etti. (Dediki): Bana Âmir b. Sa'd, babasından naklen rivayet etti. (Babası
Sa'd) şöyle demiş: «Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
— Ben Medine'nin iki taşlığı arasının ağacı
kesilmesini ve avı öldürülmesini haram
kılıyorum; dedi; de (sözüne devamla) :
— (Medîneliler) bilmiş olsalar, Medine onlar
için daha hayırlıdır; bir kimse ondan yüz çevirerek terk ederse Allah onun
yerine oraya daha hayırlısını getirir. Eğer bir kimse onun çile ve meşakkatine
katlanırsa kıyamet gününde ben ona şefaatçi ve şâhid olurum; buyurdular.»
460 - (1363) وحدثنا
ابن أبي عمر.
حدثنا مروان
بن معاوية. حدثنا
عثمان بن حكيم
الأنصاري.
أخبرني عامر
بن سعد بن أبي
وقاص عن أبيه
؛ أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم قال. ثم
ذكر مثل حديث
ابن نمير.
وزاد في
الحديث "ولا
يريد أحد أهل
المدينة بسوء
إلا أذابه
الله في النار
ذوب الرصاص، أو
ذوب الملح في
الماء".
{460}
Bize İbni Ebî Ömer
rivayet etti. (Dediki): Bize Mervân b. Muâviye rivayet etti. (Dediki): Bize
Osman b. Hakîm el-Ensârî rivayet etti. (Dediki): Bana Âmir b. Sa'd b. Ebî
Vakkas, babasından naklen haber verdi ki:
«Resûlulîah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) buyurdu» demiş; sonra İbni Numeyr hadîsi gibi rivayette
bulunmuş. O bu hadîsde şunu da ziyâde etmiş:
«Eğer Medînelilere bîri
bîr kötülük etmek isterse Allah onu cehennemde kurşun eritir gibi yahud suda
tuz eritir gibi eritir»
İzah:
İdâh: Buyuk ve dikenli
ağaç demektir. Müfredi idâhe, ıdah gelir.
Le'va': Şiddet ve açlık
dsmektir.
Celıd: Meşakkattir.
Kaadî İyad diyor ki:
«Vaktiyle bana bu hadîsin mânâsını sordular ve : Nebi Efendimizin şefaati umûmî
iken burada niçin Medîneli'lere tahsis edilmiştir? dediler. Ben bu suâle birkaç
kâğıt dolduran kanaatbahş ve kâfî bir cevap verdim. Doğruluğunu her okuyan itraf
etti. Burada ondan makama lâyık olan bazı kısımlarını söyliyeceğim.
Üstadlarıinızdan biri bu hadîsdeki (ev) kelimesinin şekk mânâsına geldiğini
söylemiştir. Bize göre şekk mânâsına olmaması daha zahirdir. Çünkü bu hadîsi
Câbir b. Abdillâh, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd-i Hudrî, Ebû
Hureyre, Esma binti Umeys ve Safiyye binti Ebî Ubeyde Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'den bu lâfızla rivayet etmişlerdir. Bunların yahut onlardan rivayet
eden râvîîerirt hepsinin hadîste şekketmesi ve hadîsi aynı sîga ile rivayette
ittifak etmeleri ihtimâlden uzaktır. En doğrusu Resulullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) bunu böyle söylemiştir demektir. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
bu cümleyi ya böylece bildirmiş yahut cümledeki (ev) kelimesi taksim için
kullanılmıştır. Bu takdirde kendisi kıyamet gününde Medîne 'lilerin bâzısına
şahit, diğerlerine şefaatçi olacak demektir. Yahut âsîlere şefaatçi, mutîlere
şahit veya Resulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında vefat edenlere
şahit, ondan sonra ölenlere şefaatçi olacaktır.
Bu şefaat, Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kıyamette bütün âlemlere ve günahkârlara
yapacağı şefaat ve şahadetten başka bir hususiyet arzetmektedir. Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Uhud şehitleri hakkında da;
(Ben bunlara şahit
olacağtm) buyurmuştur. Binâenaleyh bu gibi tahsisler o zevat için derece ve
mertebe ziyâdeliği ifâde eder.
Cümledeki (ev) (vav)
mânâsına da olabilir. Bu takdirde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
Medîneliler için hem şefaatçi, hem şahit olacaktır demektir.
Bâzı hocalarımızın
dediği gibi (ev) kelimesini şekk mânâsına alırsak şehît rivayeti sahîh
farzedildiği takdirde itiraz kalmaz. Çünkü şehâdet bütün ümmete saklanan
şefâattan fazladır. Şefî' lâfzı sahîh kabul edilirse Medine'lilerin bu şefaatla
imtiyazı, ya derecelerini yükseltmek yahut hesaplarını hafifletmek veyahut
kıyamet gününde arş-ı âlâsının gölgesinde sığındırmak, minberler üzerinde
neşretmek, Cennet'e acele kavuşturmak vesaire gibi çeşitli kerametlerle onlara
ikramda bulunmaktır.»
Yine Kaadî İyad'ın
beyânına göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in :
«Bir kimse Medine'den
yüz çevirerek onu terkederse, Allah onun yerine oraya daha hayırlısını
getirir.» sözü üzerinde ihtilâf edilmiştir. Bazıları bunun Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in hayâtına mahsûs olduğunu; umûmî ve ebedî olduğunu iddia
etmişlerdir. Kaadî İyad bu ikinci mânânın daha sahîh olduğunu söylemiştir.
Medîneliler'e bir
kötülük yapmak isteyen kimseyi Allah'ın kurşun eritir gibi Cehennem'de eriteceğini
beyân eden cümle hakkında Kaadî İyad şunları söylüyor: «(Cehennem'de) kaydı, bu
kayıt olmaksızın rivayet edilen hadîslerdeki işkâli kaldırmakta ve hükmün
Âhiret'e mahsûs olduğunu beyân etmektedir. Mamafih bu cümleden murâd
Medîneliler'e Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hayatında kötülük etmek
isteyenlere müslümanların kâfi geleceği ve onları kurşunun ateşte dağıldığı
gibi mahvu muzmahil edecekleri mânâsı da kasdedilmiş olabilir. Hattâ cümlede
takdim te'hîr yapılmış olmak ihtimâli bile vardır. Bu takdirde: «Allah
böylelerini ateşte kurşun eritir gibi eritir» mânâsına gelir. Bu ceza da
Dünyâ'da verilir. Nitekim Benî Ümeyye zamanında Medîneliler'le muharebe eden
Müslim b. Ukbe gibilerin akıbetleri bu olmuştur. Müslim, Medîne'den dönerken
helak olmuş, onun arkasından kendisini gönderen Yezîd b, Muâviye v.s.
gitmişlerdir.